Cumartesi, Haziran 27

Maydanoz Blog Topluluğu


Ayy, çok heyecanlandım.Ilk defa benim blog başka bir sayfada. Sanki meşhur olmuşum gibi bir havaya girdim valla:))Maydonoz Blog Topluluğu benim bloga yer vermiş sayfasında.Heyo, heyo....Teşekkürler Maydanoz Blog Topuluğu..

Maydonoz Blog Topluluğu sayfasını ziyaret etmek için aşagıdaki linki tıklayabilirsiniz.

http://cimcimeblog.blogspot.com/2009/06/hayata-dair-ufak-bilgiler.html

Perşembe, Haziran 25

Tek Umudum Blogum


Blogları okuyorum bayağı bi bu aralar.Bu işe iyi merak sardım anlıyacağınız. Yaw, herkes mi dertli, herkes mi bişeylerin peşinden koşturuyo.Bıkmış,yılmış,yorulmuş bir haller insanlarda.Şöyle, bir oh diyen yok,kardeşim.Ne bu hayat meşgalesi anlamadım gitti. Bir de sanki anlatmakdan yorulmuş,yazmaya vermiş insanlar kendini. İnsanlara anlatıyorum,anlaşılmıyorum hallerimi bu haller acaba.


Yoksa bende var bu hallerde, okuduklarımı öyle mi algılıyorum dersiniz. Olabilir..


Sabah kalkıyorum bir umut var içimde, yok değil yani var.. Umutluyum,mutluyum gibi sanki. Hele bir de hava güzelse... Hayatta iyi birşeyler olacakmış gibi umutluyum ama gün ilerledikçe, bir bir yok oluyor umutlar sanki.Nasıl mı kayboluyor umutlarım?



Yazayım da görün;




Umutluyum iyi birşeyler olacak hayatta diyip kalkmışım..Aman, aman güneşli de hava ne güzel, ne güzel.Suyun kaynamasını bekliyorum..Bir çay içeyim, çay kokusu sabahları neşelendirir beni, umutlandırır yeni gün için sanki. Bu arada bilgisayarın düğmesine basılmış çoktan,bir tarafdan çayı yaparken, o da açılıyor. Sabah haberlerini kaçırmamak lazım ne olmuş ne bitmiş dünyada, televizyonu da açmışım.Keşke açmasaymışım, ilk umudu kaybetme emareleri baş göstermiş..

Efendim, milletvekilleri yemiş, içmiş,hatta iki ev göstermiş yaşıyorum diye onu masraflara yazmış, evini yenilemiş, morgage almış ev almak için onu masraf olarak fatura etmiş, çoçukları izlesin diye dvd almış hatta kendine aldığı porno dvdlerini bile masraf diye göstermiş ve devletin milletvekilileri için olan ödeneğe fatura etmiş yani vergi ödeyen halkın parasıyla porno dvd alıp keyifine bakmış..Tabi deliye döndü bunu duyan İngiliz halkı..Günlerdir bu tartışılıyor.Kaldırılsın bu ödenek işi diye..Bir ara eskiden, bizde de olmuşdu bu milletvekillerine verilen örtülü ödenek hakkımı neydi,ne oldu ki bizimki acaba şuanda..

Umut 1: Bir memleket olsun ki, siyasetçisi, politikacısı dürüst olsun.Yani geneli bari dürüst olsun, bir iki kişi dürüst çıkmaz, hadi dersin olur böyle insanlar heryerde ama geneli iyi dersin avunursun.Yok demek ki,dünya da öyle dürüst siyaset diye bişey.

İkinci haber,İran..Halk sokaklara düşmüş...Birileri bu Amerikanın,İngilizin oyunu diyor..Birileri de, halk memnun değil sesini duyurmaya çalışıyor ama korkuyor, baskı var diyor..İnsanlar var sokaklarda koşan oraya buraya,karışık, karma karışık bir memleket..

Umut 2: Ne olacak bu dünyanın,insanlığın hali..Umudun yerine, hoşgeldin endişe..

Üçüncü haber,ekonomide dibi gördük mü? Kimi gördük,eylüle kadar ekonomi tüm dünyada toparlanmaya başlar derken, biride çıkıp yok daha bir düşüş daha yaşanacak yani kriz "W" şekli yapacak, bla bla bla... London borsası bugün günü iyi açmış, fakat Hong Kong borsasındaki hareketin yansımaları ancak yarına belli olurmuş bla bla bla..Ne karışık ekonomik ilişkiler yumağı olmuş dünya haberimiz olmamış.

Umut 3: Ne olacak benim iş durumları..Umut yok seneye kadar gibi bişey diyorlar tam anlamadım ama,çok karışık..

O zaman ben maillere bakayım belki umutlanacağım bir email vardır.

Umut 4: Beklenen emailler yok..

O zaman postaya bakayım belki beklediğim evraklar gelmişdir.

Umut 5: Postadan bana çıkan bişey yok..

O zaman blogu açayım belki yeni birileri ziyaret etmişdir.

Umut 6: Tek olan umudum..

İyi ki, açmışım canım blog seni,

Umutlandırdın beni...

Cuma, Haziran 19

..........................................Kızmış Küçük Kız Çocuğu..............

Küçük bir kız varmış
Babası ona kızıp gitti sanmış
Kızgınlığı geçsin diye beklemiş
Çünkü, kızgınlığı geçerse çıkıp gelir sanmış
Ama babası gelmemiş

Küçük kız, genç kız olmuş
Babası hala ona kızgınmış
Eğer ona layık bir kız olursa, babası ona kızmaz sanmış
Çıkıp gelir sanmış
Uğraşmış ama olmamış
Çünkü, babası büyük ve iyi bir adammış

Genç kız büyümüş
Babası hala ona kızgınmış
Babasının gelmeyeceğini anlamış
Artık O, babasına kızgınmış

Salı, Haziran 16

Smart or smarting? My UK Dissertation Time-2-

I wrote previously about my experiences on writing my dissertation. Initially, I mentioned about some difficulties and advices. Later on, I decided to write as a series of this subject because there are more other challenges to keep continue and finish it on time. This time is more about psychological and motivational aspect for carry on.

Lets say you really decided to study concentrate on your dissertation tomorrow, well, and not the day after tomorrow...

You need to start to prepare yourself psychologically and physically. Sounds easy, doesnt it? Also, draw a plan of the day in your mind; you would wake up early (not late), take a shower, (or leave it) have a nice cup of tea (coffee after party) and be awake! Catch the bus and listen to your favorite piece in your mp3 during the journey to the library
(unless it blows your mind), be in good mood (or pretend). Because you always feel good, if you listen that song in the bus. Well, and finally arrive in the library and choose the best table (for studying, not sleeping, by the way). Start research and reading, be hungry, go to canteen, buy your favorite sandwich and coke, see your classmate and discuss with curiously their work for inspiration, go back library and study, study,study until library closing time... Butttt..... so far the theory

In reality you
might start talking about how your collegues research is going, ending up to find yourself chatting curiously how your classmate is doing on MSN or with her boyfriend, which is then the most part of the chat. 15 min. about boring dissertation stuff seems enough to share information. Eventually comes the "Ohhh my god,it is already 6" and you are not sure anymore, you can catch the bus.

The warning is: minimise your communication on MSN and any online activity (such as reading this blog :-)) and remain concentrated on the research during your UK dissertation time..


Good luck;)

Perşembe, Haziran 11

Dil Okuluna Gitsem, Dilimi Geliştirsem-1-

Daha dün gibi dil okulu için hazırlık yaptığım günler, nasıl bir okul seçsem, hangi şehire gitsem, neler lazım acaba, offf birsürü şey istiyorlarmış, evet evet kesinlikle Türkler nerde azsa oraya gitmeliyim dilin geliştirmesi için.

Dil okulu için yurtdışına çıkmayı planlayanların kafasından geçenler benim de geçti. Altı ay diye geldiğim İngiltere'de üç yılım geçmiş. Yabancı dil ile eğitim veren bir okuldan mezun olmama rağmen konuşmada zorluklar yaşadığıma karar verip bu işe girişmişdim. Bu benim eksikliğim mi, yoksa yabancı dil ile eğitim sisteminin eksikliğimi tartışılır tabiki. Ama neyse, bugün bu konuya girmeyeceğim belki ilerki zamanlarda. Bu üç sene içinde birçok şey değişti hayatımda, çok şey öğrendim, çok değişik tatlar tattım, dünyanın dört bir yanından insan tanıdım, onlardan çok şey öğrendim ve bunun gibi sayamayağım bir çok kazanımlarım oldu.



Çoğu zaman iyi ki de gelmişim dedim. Zaman zaman keşke altı ay sonunda dönseydim dedim.Bunların sebeblerini, burada yaşadığım tecrübeleri, öğrendiklerimi ara ara ufak bilgiler olarak sizlerle paylaşacağım. Ama malum dil okullarının en yoğun öğrenciye sahip olduğu aylar yaz ayları ve azımsanmaycak kadar da Türk öğrenciye sahipler. Bugün ilk adım olarak üç sene önceki halimde olan arkadaşlara yardımcı olabilecek bilgiler ve tavsiyeler vermek istedim. Birçoğu belki de şuanda plan aşamasında veya ne yapacağını nerden başlıyacağını bilmiyor umarım aşağıdaki bilgiler ve tavsiyeler faydalı olur.


  • Öncelikle size en yakın güvenilir bir dil okulu işini yapan acenta bulunuz.Eğer ilinizde yoksa en yakın ildeki ile bağlantıya geçebilirsiniz.İlerki, zamanlarda evrakları kargo aracılığı ile halledebilirsiniz ve email ile haberleşebilirsiniz.Onlar vize konusunda ne gibi evraklar lazım olduğuna dair sizi yardım edeceklerdir. Eğer kendim bulucam okulu diyorsanız, okulun kesinlikle British Council'e kayıtlı olmasına dikkat ediniz.

  • Eğer dil okulundan sonra ben bir süre daha kalabilirim, dil için veya başka alandaki eğtimler için diyorsanız yani vize mi uzatabilirim diyorsanız. Kesinlikle "student vısa" almaya özen gösteriniz ve bunu acentanıza sorunuz. Geçen yıldan itibaren birçok ögrenciye "student visitor" çeşidi bir vize vermeye başlanıldı.Bu vize çeşidi ile İngiltere içinden uzatma yapamıyorsunuz,ülkenize geri dönüp oradan tekrar başvurmanız gerekiyor bu da zaman kaybı ve masraflı olabilir fakat "student visa" İngiltere içinden vizenizi uzatabilirsiniz.

  • Şehir seçimi konusunda size tavsiyem Oxford, Cambridge, Bath eğer benim gibi büyük şehirlerden hoşlanmıyorsanız. Küçük şehirler biraz daha hesaplı diyebiliriz büyük şehirlere kıyasla.

  • İlk bir iki hafta için "Host family" denilen aileler yanında kalmak, bence iyi bir fikir fakat uzun süreli oldukça pahalı. Her bölgenin kendine ait websayfalarıdan kiralık odalar bakabilirsiniz.Mesela, londra için www.gumtree.co.uk, oxford için www.dailyinfo.co.uk.

  • Kalacağnız aile ile beklentilerinizi yüksek tutmayınız. Size misafir muamelesi yapılacak beklentisi içinde olmayınız. Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda olmaz genelde ama öyle bir aile bulursanızda şanslısınız demektir. Temizlik konusunda da bazı şikayetleriniz olabilir özellikle İngiltere için, ama unutmayın onlar orada yaşıyor ve ölmüyorlar.Kültür şokunuzu abartıp mız mız edip durmayın orada burda:))

  • Türk deyip kaçmayın veya mız mızlanmayın heryer Türk diye:). En çok yardımı onlardan göreceksiniz ya da bir süre sonra bir Türk ile karşılaşıp konuşsak arkadaş olsam diyebilirsiniz.Fakat unutmayın ki, oraya da Türk arkadaş grubu kurmaya gitmediniz.

  • Dil sadece yabancılarla konuşarak gelişmez. Çok faydası olduğu tartışılmaz ama okulu aksaksız takip etmeniz ve eve döndüğünüzde öğrendiklerinizi tekrarlamalısınız.

  • Dil okullarında birçok milletten insan olacak ve bazıları Türkiye ile yanlış bilgilere sahip olabilirler.Alevlenip celallenmeyin:)) Sinirli davranmayın güzel güzel açıklayın eğer hala bazı önyagıları varsa saygı duyuyorum deyip kenara çekilin.Hala içinize sindiremediyseniz ona yanınızda götürdüğünüz Türkiye'yi anımsatan küçük birşey, nazar boncuğu olur ya da bir anahtarlık hediye edebilirsiniz.Göreceksiniz ertesi gün size Türkiye ile ilgili sorular soracak.Ya da adresini alıp Türkiye'ye döndüğünüzde şehrinizin kartpostalını gönderebilirsiniz.En güzel tanıtımı böyle yapabilirsiniz unutmayın.

Bugünlük aklıma gelen maddeler bunlar.İlerki günlerde,daha detaylı bilgiler olacak özellikle vize konusunda ve İngilizcenizi geliştirmeniz konusunda.

Salı, Haziran 9

Eyy Özay Gönlüm, Duyuve Gari Ninemden Mektup Gelivemiş Yaa


Bugünlerde bende böyle bir gurbetlik duygusu hasıl oldu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Böyle durup durup bi bizim köylerden bahsedesim geliyo:).Benim iki köyüm var diyebiliriz.Biri annemin, biri babamın büyüdüğü köy.Aynı bölge olmasalarda, ikisininde şivesi, geleneği, göreneği benzer birbirine.Biri Ege, biri Göller Yöresi dediğimiz bölgede.

Benim ilkokul,ortaokul,lise,üniversite tatillerim bu iki köyde geçmişdir. Ya anneannemim küçük balkon gibi olan evinin girişinde oturuyorumdur, gelene geçene bakıyorumdur, ya da kuzenlerimin tütünden dönmesi bekliyorumdur ki, eski tahta evdeki ocağı yakıp başında muhabbet edelim diye.Hala anneannem, babaannem v
e dedem ve bir çok akraba köyde. Ne zamandır gitmedim, ilk işim fırsat bulduğumda gitmek. Çok özledim.Özellikle, anneannem ve babaannemi yani ninelerimi özledim.




Özay Gönlüm rahmetli nur içinde yatsın, benim özle
mimi dindiriyor bu aralar. Bilmem bilirmisiniz "ninenin mektubu" diye hikayeleri vardır, her anlamıyla Egeli insanını yansıtır. Şu satırları sizlerle paylaşmak istedim. Ben okurken hem gülüp hem aglayasım geliyor özlemden.Ama eminin sizin yüzünüzde bir gülüseme bırakacaktır.

Ninenin Mektubu
Ey benim canıgönülden kursağımın incisi, gözümün zencisi, çılbağım, gıymatlım, bağrıyanığım, yetimim, elimin asası, gönlümün tasası, evlerin yakışığı, gızların aşığı, çorbamın kaşığı, bidanem yavrım benim. Nasılsın bakem,eyi misin len? Eyi olman için dağları taşları, kurtları kuşları, herşeyi yaratanıma dua edip oturuyom gari. Sen de benden, gözü yolda ,bağrı yufka ninenden sorarsan,şükürler ırabbıma eyiyim. Sen yavrımdan başka heç bi tasam yok, anlat, köyün içinde ne kadar havadisler varsa hepiciğini yazın deyon. Bizim köyün çobanı mustafaali aben var ya, malları güdüvemeyo gari. Zebebi de, geçenlerde Iraz kızın kına gecesinde karılar toplandık, çengiler, çalgılar başladılar ünleşmeye, tüm garılar oynadılar gari. Tam mustafali abeyinin garısı Ayşe'ye gelmişti sıra, oyneycem diye kalkıvediydi, çengiler, çalgılar da susuvemedi mi len, karıcağız ortalıkta sinek gibi kalıkaldı.
Sona ağlaya ağlaya eve gelmiş gari, ''biz çoban karısı olduysak, insan değil miyiz'' diye. Mustafali abeyin de "gız karı ne ağlıyon'' demiş, o da anlatıvemiş bi yol, baktık ertesi gün, Mustafali abeyin malları güdüvemeyecen gari demiş. E, köyün böyükleri hep Mustafali abeyinin ayağına geldiler. Ee ne etcen yavrım, şimdiye kadar hep mustafali abeyin onların ayağına giderdi, işler değişti gari ,accık da onlar gelivesin. Len bizin oğlan, şu işi nasıl tamir edem, ne etçeksek edem diye. O da on parça çengiyi, çalgıyı şeherden getireceksiniz, sabehten akşama kadar bizim için çalıp, bizim için çığırecekler demiş. Mustafali abenin lafını geri mi goycekler ya, aldılar geldiler gari çengiyi, çalgıyı on parça. Yeniden bi düğün kurdular. hani öyle derler karı kısmına gökte düğün var desen merdiven dayayıp da çıkmaya kalkarmış ya, karılar hepiciğimiz toplandık. Senin Ayşe gelin bi oyun döktürüvedi, kahpanalı, dizleri de yorulmadı gavurun. akşamüstü koyunları moyunları gütmüş, mustafali abeyin eve gelmiş, bakmış anahtar yok cebinde. Eee, karı nerede? Düğün yerinde. Anahtar nerede? Karıda varmış. Habire oynayıp duru daha Ayşe... '' Gız Ayşe yörü gari karı, eve gidem, şu evin anahtarını ver, yörü gari, oynadığın yeter diyom!'' Eee Ayşe'nin içinde kaldı, kursağında kaldı yavrım oynaması, bırakcak mı ya. ''Kız ayşe yörü gari, eve gidem, yeter oynadığın diyom!'' Ayşe de evin anahtarını beline bağlamış ipinen, hem oyneyomuş hem de ''çöz de al mustafa alim, çöz de al ''diyomuş gavır:))

Tüm özlem çekenlere sevgilerle..


Pazartesi, Haziran 8

Smart or smarting? My UK Dissertation Time-1-

After all exams are finished, which is generally around May, almost all postgraduate students in the UK find themselves in just another stressful period. I call this final studying period the "SMART(ing) UK DİSSERTATİON TİME":)

In my opinion, the most painful steps are the "start" and "finding a title". Everybody is going to advice you that you should write your dissertation on a subject you are interested in. I am sure, some people have lots of interests, however, some are panicky right now and can't think of any interest they might have. It's not easy, I know. But, you will feel so proud of yourself once you finished your dissertation. Therefore, you should go ahead and start immediately.



I have some tips though that I realised when I was doing my own dissertation.
I hope, it helps anybody doing their dissertation at the moment.

  • Start as soon as possible! Dont waste your time with worring! Start writing the possible fields you want to know more.

  • Use your University database with access to emerald and others, if possible.Find relevant journals related to your initial ideas.

  • Read carefully future suggestions and limitations in the conclusions chapter of the study at the end of the publication. I believe that it would help you too much to get your title and to narrow your dissertation down. Write down again any ideas you have after reading the papers and publications.

  • Buy colourful pens and markers. Use them whenever you read something that you think is useful for your dissertation.

  • Use most relevant books for your methodology. The specific book obviously depends on the subject. For example, "Research Methods for Business Students" from Mark Saunders is a quite useful "classic" for business students

  • Organise appropriate margings when you start writing your dissertation,which helps you to see how much you wrote. Also use the word count function of Microsoft Office

  • Record your references.Dont think you can do later!

Good luck!!:)

Pazar, Haziran 7

Bardaklar Bizimse, Neden IKEA Bizim Değil

Ne zamandır bir IKEA'ya gitsem diyordum.Dün nasip oldu sonunda uzunca bir niyetlenmenin ardından.Tabiki ne almaya niyetlendikde gittik,nelerle geri döndük, ne siz sorun ne ben söyleyeyim.Asıl niyet yatağa çarşaf almakdı ama küçük vazoda üç yapma çiçek, iki sandelye minderi, altı su bardağı, üç çukur kase, ıvır zıvır koymak için iki plastik kutu gibi bişey (düşünün artık aldığım şeyin adını bile bilmez duruma gelmişim:). Sonunda tabiki iki çarşaf, o iki çarşaf doğurdu orda sayemde, dörtte nur topu gibi yastık kılıfı verdi bana.Daha bıraksan alırdım da malum ekonomik durumlar ve taşıma problemi.

Bunlar hep o evdeki IKEA yatak yüzünden oldu.Şöyle ki, yatağın boyutları saçma sapan,
heryerde o boyutlarda çarşaf bulmak zor hatta imkansız gibi.Sadece IKEA'da bulmak mümkün. Bu bilerek isteyerek IKEA tarafından yapılmış bir strateji bence, yatağı alıyorsun ve IKEA'ya muhtaç duruma düşüyorsun.İnsanı oraya getirtiyorlar mecbursun yaa çarşaf için hani, sonra benim gibi şuurunu kaybettiyorsun çünkü kadını cezbeden birsürü ev eşyası var.Sonuçta kadını ne aldığını bilemez hale getiriyorsun gerisi artık gelsin paralar.Durum bu yani. Böyle dediğime bakmayın seviyorum orda olmayı aslında, herşey var. Ona bak, buna bak zaman nasıl geçiyor anlamıyorsun.Kesinlikle orda kaldığım süre içinde karar verdim anafikir kadınlar ve ev eşyaları.Yuvayı dişi kuş yapıyor en nihayetinde ve sanki IKEA bu atasözümüzü bilmişde girişmiş bu işe.Bir cennet kadın için, yok yok:))

IKEA'nın çok ince düşünülmüş ve çok da başarılı bir işletme modeli olduğuna karar verdim dün. Mesela, birçok aile çoluklu çocuklu orada alışveriş yapıyordu bu haftasonu, dedik işte hedef kitle kadınlar ve tabiki aileler.Buraya kadar herşey normal çünkü her işletme hedef kitlesini iyi belirlemeli ve bunu hemen hemen her işletme yapıyor bu devirde. Ama kaç tane işletme modeli şunu düşünüyor mesela, bu aileler yorgun düşecek alışverişden bu belli çünkü mağaza çok büyük ve çok oyalayıcı ürün var.Bu yorulmuş müşteriyi kaybetmek kolay bıkıp ben gidiyorum diyebilir zaten çoçukla gelmiş.Çoçuk mızır mızır mızırdıyor, acıkdı da zaten, yavaş yavaş kendi karnıda gucurdamaya başladı.Al işte gitti, halbuki bir sürü şey vardı bakılacak kendisini kaybedip adını bile bilmediği şeyleri alacakdı. O zaman hemen bir restaurant yapalım.Mağazanın neresinden başlarsan başla bir şekilde restauranta çıkılsın. Buraya kadar normal hadi gene, düşünülebilir incelikler.Asıl beni şaşırtan bir köşeye mikrodalga bir fırın ve biboran ısıtmak için bir alet konulmuşdu ki, küçük bebeği olan aileler burada çoçukları için yanında getirdikleri yiyeceklerini veya oradan aldıkları sütlerini ısıtabilsinler hatta kavonozlarda bebek mamaları satılan bölüm bile var zaten.Hemen yanına küçük küçük renkli kaşıklar, tek kullanımlık üzerinde sevimli resimler olan çoçuk önlükleri konulmuşdu.Ben şahsen etkilendim bu incellikden.


Şimdi bana biri söylesin kaç tane işletme var ki hedef kitlesini bu kadar iyi anlamış ve memnuniyeti için çırpınmış?Adamlar resmen senin için çırpınıyorum imajını veriyor.İnsana"ayy, ne kadar iyiler bir teşşekür edip çıksak" diyesini getirtiyorlar yani harcadığın parayı gözün görmüyor resmen. Panayır gibi bir yer.Karılı kocalı, çorlu çoçuklu yiyip içip eğlenip çıkıyorsun.Bunlardan önemlisi oradaki insanlara markanın ne kadar da ince olduğu duygusu veriliyor.Düşünün insanın iç sesini orda "ince bir marka ve ben de ince bir insanım. O zaman bana ve evime yakışır bu marka, hem bak misafirperver bir nevi herşeyi yapmışlar bizim için sağolsunlar, bende öyleyim evet kesinlikle burdan bişeyler alıp çıkmalıyım.Hem hesaplı da".Tabiki bu benim ki abartılı ama insanlardaki o sempatiyi bıraktığına inandım ben dün. Valla başkalarını bilmem ama kesinlikle marka bende hoş bir imaja sahip, çoçuğum falanda yok mesela, olsa ev eşyaları ihtiyaçlarım için oraya gidermiyim çoçuğumla, giderim hatta gezmeye bile giderim ve adını bilmediğim bir iki birşey alır çıkarım bu kesin. Bakıldığında maliyetli birçok ayrıntı gibi görünsede, çevreme baktığımda restaurantda birsürü küçük çoçuklu,bebekli ailelerle vardı ve birçoğu çılgın gibi birsürü şey almışdı. Bence kesinlikle o maliyeti kat kat çıkarıyor.

Bilmeyenler varsa diye belirtmek istedim, IKEA bir İsveç markası ve bilindiği üzere İskandinav ülkeler insana ve kadına verilen değer konusunda bayağı ileri memleketler.Ve bu imajı yaratacak bir marka çıkarmaları süpriz değil bence. Düşündüm orada niye bizim böyle bir uluslararası markamız yok diye ve dedim ki, yeterli fabrika, dizayn, logistik veya teknoloji altyapımız yok herhalde ondan.Yoksa çalışacak insan çok yani bir İşveç ile Türkiye'yi kıyaslarsan çünkü birsürü ıvız zıvır en nihayetinde üretilecek hem de birsürü miktarda yoksa neden olmasın dedim ki demez olaydım.Eve geldiğimde çok beğenerek aldığım hatta desenlerini çok ince bulduğum(belki de markanın ince düşünülmüşlüğü ile özdeşleştirdim) altı su bardağından biri ile su içerken altındaki "Made in Turkey" yazısını gördüm ve o an şimdi ne bahanen var bakalım dedim kendi kendime. Gerçekten çok üzüldüm. Kendimi kandırdım altyapı falan yok diye,resmen var bizde de.Hani söylerler yaa televizyonlarda sorunumuz markalaşamamak diye çok iyi anladım.Hala düşünüyorum bizde eksik olan ne, niye adam akıllı markamız yok uluslararası alanda.Şiş kebap, rakıya razıyım, o bile marka değil.Düşünün ki, sadece bir iki IKEA gibi markanız olsa ülkeyi kurtarmışsınız demektir.Niye bunları biz düşünemedik.

Bardaklar bizimse, neden IKEA bizim değil.

Çok üzüldüm çok:(


Not: Resimdeki bardaklar, o bardaklar..

Cuma, Haziran 5

The Tiny Information About Life

I have decided to have a blog in April, but that was only the first and easiest step. I then obtained an account from blogger .com, chose the template, clicked here and there, decided the language I should use,what will be the content, what the title etc. Eventually, I have shaped my blog.

It was a nice feeling to create a place in the cyberworld, which is some kind of a place for expressing yourself and writing what you want. My initial idea was writing in Turkish, which is my native language, but I recently thought, it would be nice to write some of my observations, information or anything what I want to say in English. It is my supposed to be my place , so I shouldnt set any limitations for myself:) English is also my everyday language as I am living in the UK since three years.

Sometimes, it seems to me that it is easy to say something in English rather than Turkish. In my opinion, the English language is more direct and more clear when you are telling something. It might be my new language habit, but that is what I feel about English. I am sure, some people that are using a second language in their life understand me what I mean. I also want to write about some of my experience in the UK in my blog, but if I do that just in Turkish, it is not fair to other people who don't know Turkish.

Finally, today I am writing my blog in English and, for a start, want to give some information about my blog:
  • The blog title in Turkish "Hayata dair ufak bilgiler" means in English something along the lines of "Tiny Information About Life"
  • The blog gives some information, small stories, my own experences and observation about life
  • Privacy concerns are taken into account in this blog:) No real names are used, but rather nicknames or their initial letter
  • All rights reserved. Noone can use any article in this blog without my permission
I hope, many readers will enjoy reading my blog in English.

Welcome to "The Tiny information About Life".

Perşembe, Haziran 4

Cep Delik Cepken Delik Çözümü



"Hoşgeldiniz" başlıklı ilk yazımda bilgisayarımın klavyesinde yer almayan Türkçe karakterler yüzünden nasıl bir zorluk içinde olduğumu anlatmışdım. Hatta ilerki zamanlarda çıldırma noktasına gidip geldiğim birçok gün oldu yazı yazarken. Bunun böyle gitmeyeceğini ve bir çözüm bulmam gerektiğini düşündüm. En başta bilgisayarı değiştirmek gibi bir çözüm yolu aklıma geldi ama tabiki bu, o an içinde bulunduğum boşlukdan kaynaklansa gerek hoş bir hayal olarak yerini aldı çünkü benim buna ayıracak param yok şu aralar. Otuz saniye kadar kurulmuş yeni model bir bilgisayar hayali bir başka bahara diyerek rafa kalktı. İkincisi, Türkçe karakterli klavye almak, o da pahalı şuan için.Düşünün siz beni artık "cep delik cebken delik" misaliyim:)




Buna bir çözüm araştırırken, araştırıken sonunda buldum ve sizlerle paylaşmak istedim.Efendim, çözüm şu; klavye üzerine yapıştırılan küçük yapışkanlar.Evet, evet öyle hiçbir işe yaramayacak gibi oldukça basit duruyo ama kim bulduysa allah razı olsun çok kullanışlı, ucuz ve kolay uygulanabilir birşey. Hem de isteğe göre bazı çeşitler düşünülmüş mesela renkleri var sarı,kırmızı,beyaz gibi sonra klavye çeşitlerine göre Q ve F klavyeye göre olanlar var.Yani her derde deva birşey.Bu yapışkanları yurtdışındakiler www.ebay.com bulabilirler.Türkiye için www.sahibinden.com'da bulabilirsiniz (bu siteye"laptop klavye sticker Türkçe" yazarsanız bulabilirsiniz).Umarım böyle bir sorunu olan arkadaşlara yardımcı olacak bir bilgi olmuşdur ve bu yazıyı Orhan Veli Kanık'ın mısraları ile son vermek istiyorum. Ne güzel söylemiş Orhan Veli sanki bana söylemiş gibi:))


cep delik, cepken delik,
kol delik, mintan delik,
yen delik, kaftan delik,
kevgir misin be kardeşlik !

Orhan Veli Kanık

Not:Görmüş olduğunuz fotoğraf, yapışkanları uygularken benim tarafımdan çekilmişdir.